BİZLERDEN BİRİ, BALKAN MUHACİRİ AHMET AMCA'NIN KISA ÖYKÜSÜ BİZLERDEN BİRİ, BALKAN MUHACİRİ AHMET AMCA’NIN KISA ÖYKÜSÜ: Ahmet Amca ile tesadüfen karşılaştım, Aralık ayı başında. Daha önce hiç karşılaşmadığınız ve tanımadığınız halde, birisine bakıp ta; “ Yaa, bu insan bizim oralardan” diye içinizden geçirirsiniz ya, aynen işte öyle. Oturmuş çay içiyordum, yanıma geldi, “Müsaade var mı ?” diye sordu, buyur ettim. Yanılmamışım, konuşmasından belli, suyun öte tarafından. Camiye diye, ikindiyi eda etmek üzere evden çıkmış, vakit daha erken, namaz vaktine kadar bir çay içerim demiş. Vesile oldu, tanıştık. Çaylarımızı içerken o anlattı, ben dinledim. Kendi ağzından nakledeyim isterseniz; “ Yaşım 90, Bulgaristan’da , Razgrad’ın yukarısında 1932 senesinde doğmuşum, Bulgar Karaormanı derlermiş, öyle bi yer. Ben atırlamam, küçüktüm. Gene o aralar raat vermezmiş bize Bulgar. Dedem, bir gün babamı, amcalarımı, alalarımı toplamış, -Artık buralarda bize ayat yok, gidiyoruz ! demiş. Ayvanların önüne yemi, samanı dökmüşler, sularını doldurmuşlar, damı öylecek bırakıp çıkmışlar evden. Yanlarına bi katır almışlar, yorganlarını da katıra bağlamışlar, başkaca iç bir şey almamışız. Dağ yollarından, kırdan, saklı, gizli yürümüşüz, günlerce, Romanya hududunu geçince katırı orda salıvermişler, bakmışlar, kendileri gibi gelen bi dolu insan var, demişler ki; -Köstence’ye gidelim, ordan elbet memlekete giden bi vapur buluruz. Köstence’de günlerce beklenmiş, bekledikçe insan birikmiş, sokakta, camide, kırda bekleyen, aç, açık bi dolu maacır. Oradaki Tatarlar ep yardımcı olmuş biz maacırlara. O sıralar, Romanya Elçimiz Amdullah Suphi Bey (Hamdullah Suphi Tanrıöver) Köstence’ye gelmiş, "- Siz iç merak etmeyin, Atatürk sizi almaya vapur gönderiyor, memlekete gideceksiniz, Atatürk iç birinizi aç, açık komaz" demiş, bizimkiler o zaman raatlamış. Uzun lafın kısası, kaç gün beklemişler bilmem, niayet bi gün vapur gelmiş, yolcuları kayıt edip vapura bindirmişler, yola çıkılmış. Yolculuk ne kadar sürmüş bilmem, İstanbul Boğazından iç durmadan geçilmiş Biga’ da karaya çıkılmış. Orada da epey bi bekleme sonunda, Dedeme, "Sizi Keşan’a göndereceğiz, orada yer yurt verilecek", demişler, bi daa yollara düşülmüş. Bizi Keşan’ın Paşayiğit Köyüne iskan etmişler. Paşayiğit köyüne yerleştikten bir zaman sonra da köye, Rumeli Macırlarını iskan ettiler. Doğrusunu demek gerekirse, onlar bizden medeniydi. Önce avlularına fırın yaptılar. Biz, unu suyla karıp, mayasız bi amur karar, sac üstünde pişirirdik, baktık onlar ekmeklerini fırında pişiriyorlar, bize de öğrettiler. Biz yükümüzü katırla, eşekle taşırdık, onların yaylı arabaları vardı, ilk onlarda gördük. Nüfusa da orada kaydettiler epimizi, İkinci Cihan Arbinden evvel, ekmek karneyle veriliyor, babama demişler ki; - Çocukların yaşını nüfusa büyük göster ki, ekmek istikakları olsun, babam de beni 29 doğumlu yazdırmış, asıl doğumum 32 imiş. Sonra, büyüdük, iş, sanat öğrendik, askere gittik. 4 sene askerlik yaptım ben. Evlendik, çoluk çocuğa karıştık, inşaat ustası ve kalfa olarak yıllarca İstanbul'da çalıştım öylece geçti bi ömür. Bizim anım rahmetli olunca böyle tek başıma kaldım. Benden sana nasiat, anımına iyi bak, anımın ölünce tutunacak dalı kalmıyor insanın. Çocuklar var, torunlar var ama erkesin evi, düzeni kendine göre. - Kal sağlıcakla. Ve Ahmet amcayla sohbetimiz burada sona erdi. 90 yaşında ama maaşallah dinç, bastonu öylesine taşıyor elinde. Tekrar karşılaşmak ümidiyle yolcu ettim. Ayrılmadan önce de bir hatıra fotoğrafı çektik. Soyadını almadım, Ahmet amca bizden biri, mübadil, göçmen, muhacir, ne fark eder, suyun öte tarafından olması yeter.
Bahadır Akkoyun 11 Aralık 2022 3. Kuşak Mubadil. |
675 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |